Bazen bir çocuğun gözleri boşluğa dalar; elindeki kalem hareket etmez, düşünceler dağılır. Ebeveynin içinden yükselen o tanıdık soru hemen gelir: “Neden odaklanamıyor?” Oysa çoğu zaman mesele, dikkatin eksikliği değil — zihnin fazlalığıdır. Zihnin aynı anda çok fazla şeye tutunmaya çalışmasıdır.
Çocuklarda odaklanma sorunu günümüzde her zamankinden daha görünür hale geldi. Ders başında sık sık dalıp gitmek, masa başında oturup birkaç dakika sonra kalkmak, sürekli telefon ya da oyunlara yönelmek… Bunlar yalnızca “dikkatsizlik” belirtileri değil; çocuğun iç dünyasındaki karmaşanın, bazen de modern dünyanın hızının dışavurumudur.
Levent’te yürüttüğüm terapilerde ve çevrim içi danışmalarda, bu tabloyu sıkça gözlemliyorum. Teknolojinin baş döndüren temposu, mükemmeliyetçi eğitim sistemi ve ebeveyn kaygılarının yankısı, çocukların zihinsel odağını bir ağ gibi sarmış durumda. Bu nedenle “çocuklarda konsantrasyon eksikliği”ni anlamak, sadece dikkat süresine değil, o dikkatin ardındaki duygusal manzaraya da bakmayı gerektiriyor.
Freud’un dediği gibi, “zihin hiçbir şeyi unutmaz, sadece yer değiştirir.” Odaklanma da böyledir — kaybolmaz, yönünü şaşırır. Bu yazıda, çocuklarda odaklanma sorununun neden arttığını; teknolojinin, kaygının ve ebeveyn tutumlarının bu denkleme nasıl dahil olduğunu psikanalitik bir mercekten ele alacağız. Çünkü çocuğun dikkatini toplamak, yalnızca bir beceriyi öğretmek değil; içsel bir dengeyi birlikte yeniden kurmaktır.
Odaklanma Sorunu Nedir? Ne Zaman Bir Problemdir?
Odaklanma, çocuğun zihinsel enerjisini bir noktada toplayabilme kapasitesidir — tıpkı bir büyütecin güneş ışığını bir noktada yoğunlaştırması gibi. Ancak her büyüteç aynı açıda durmaz; her çocuğun dikkat süresi, gelişimsel olarak farklıdır. Bu nedenle “çocuğun odaklanma sorunu” olduğunu söylemeden önce, neyin doğal, neyin müdahale gerektiren bir durum olduğunu iyi ayırt etmek gerekir.
Küçük yaşlarda dikkatin kısa sürmesi, beynin gelişiminin bir parçasıdır. Okul öncesi bir çocuk için birkaç dakika odaklanmak bile gayet yeterliyken, ergenlik döneminde bu süre doğal olarak uzar. Yani bazen “çocuklarda konsantrasyon eksikliği” sandığımız şey, aslında beynin olgunlaşma sürecine ait geçici bir dalgalanmadır. Fakat bazı durumlarda dikkat dağınıklığı, yalnızca gelişimsel bir özellik değil; duygusal, çevresel ya da nörobiyolojik etkenlerin bir sonucu olabilir.
Psikanalitik açıdan bakıldığında, dikkat kaybı çoğu zaman zihnin bir savunmasıdır. Zorlayıcı duygularla karşılaştığında zihin, tıpkı bir sigorta sistemi gibi “kapatır” kendini; dikkati başka yöne çeker. Nörobilimsel düzeyde ise prefrontal korteksin (yani yürütücü işlevlerin) yeterince organize çalışmaması, bu savunmayı daha görünür hale getirir.
Bu tabloyu anlamlandırırken aşağıdaki noktalar özellikle önemlidir:
- 🧠 Nörobilimsel etkenler: Dikkati yöneten beyin bölgelerinin (özellikle frontal lobların) gelişimi her çocukta aynı hızda gerçekleşmez. Uyku, beslenme, genetik faktörler bu süreci etkiler.
- 🌍 Çevresel uyarıcılar: Gürültü, yoğun ekran maruziyeti, sürekli değişen aktiviteler gibi faktörler çocuğun dikkat sistemini aşırı yükleyebilir.
- ❤️ Duygusal etkenler: Kaygı, korku, güvensizlik gibi duygular zihni içe çeker. Çocuk derse değil, kendi içindeki “tehlike sinyali”ne odaklanır.
- 🧩 Ebeveyn tutumları: Aşırı uyarıcı ya da eleştirel ebeveynlik, çocuğun dikkatini sürdürmesini zorlaştırabilir.
Kısacası, odaklanma sorununu sadece “dikkatini vermiyor” diyerek açıklamak, buzdağının görünen kısmına bakmaktır. Çocuğun dikkati aslında kaybolmaz; yalnızca güvenli bir alan bulduğunda yeniden ortaya çıkar.
Teknolojinin Rolü: Ekran Süresi, Hızlı Uyarıcılar ve Beyin Yorgunluğu
Bir zamanlar çocukların dikkati bir hikâyenin ritminde, bir oyun tahtasının düzeninde gelişirdi. Şimdi ise her şey birkaç saniyede bir değişen görüntülerle çevrili. Bu kadar hızlı akan bir dünyada, çocuğun zihninin yavaş kalması değil, yorulması doğaldır.
Gelişim uzmanlarına göre bir çocuğun ortalama dikkat süresi yaş × 2–3 dakika formülüyle hesaplanır. Yani 6 yaşındaki bir çocuk yaklaşık 12–18 dakika odaklanabiliyorsa bu tamamen normaldir. Dolayısıyla, çocuğun birkaç dakikada bir ilgisinin dağılması, “disiplin eksikliği” değil; biyolojik bir sınırın göstergesidir. Araştırmalar, 4 yaşına kadar çocukların yaklaşık %40’ında dikkatle ilgili yoğun sorunlar yaşandığını göstermektedir. Bu tablo, dikkatin gelişimsel olarak ne kadar kırılgan olduğunu hatırlatıyor.
Ancak modern çağ, bu kırılgan yapıyı hiç olmadığı kadar zorluyor. YouTube, TikTok, Reels gibi hızlı tüketilen içerikler, beynin ödül sistemini sürekli tetikliyor. Her kaydırma hareketi, beynin dopamin sistemine “bir sonraki uyarıcı daha ilginç olacak” mesajını gönderiyor. Bu da odaklanmayı kısa döngülere hapseden bir “dijital dikkat dağınıklığı” yaratıyor.
Bilimsel araştırmalar da bu bağlantıyı doğruluyor. Yapılan birçok derleme çalışması, ekran süresi arttıkça dikkatle ilgili sorunların daha yaygın olduğunu ortaya koymuştur. Üstelik yalnızca küçük yaşlarda değil; ergenlikte internet bağımlılığı yaşayan gençlerde de aynı tablo gözlenir. Sürekli çevrim içi uyarıcılara maruz kalan beyin, bir noktadan sonra sessizlikte sıkılmayı öğrenemez — bu yüzden “odaklanma” bir çaba değil, bir yoksunluk haline dönüşür.
Bu mekanizma aslında nörobilimsel düzeyde oldukça basit işler: Beyin, hızlı ödüllere alıştıkça, yavaş ilerleyen aktivitelerde dopamin salınımını sürdüremez. Yani bir matematik problemi, bir çizim ya da kitap, artık yeterince “ödüllendirici” hissettirmez. Çocuk ekrandan uzaklaştığında içsel huzursuzluk yaşar; sanki dikkatini değil, keyif duygusunu kaybetmiş gibi hisseder.
- 📱 Ekran süresi arttıkça dikkat döngüleri kısalır, zihinsel yorgunluk artar.
- 🎮 Hızlı içerikler, beynin derin odaklanma kapasitesini zayıflatır.
- 🧠 Dopamin dengesizliği, öğrenme motivasyonunu azaltır.
- 😔 İnternet bağımlılığı, yalnızca davranışsal bir sorun değil, odaklanmayı körelten bir psikolojik döngüdür.
Sonuç olarak, teknolojiyi tamamen yasaklamak çözüm değildir; önemli olan, onun hızına karşı çocuğun içsel ritmini koruyabilmektir. Dikkat, sessizliğe tahammül edebilen bir zihinde yeşerir.
Kaygı, Mükemmeliyetçilik ve Odaklanamama Arasındaki Bağlantı
Bazı çocuklar derse başlarken kalemiyle oynar, defterin kenarına küçük çizimler yapar, gözleri sayfada dolaşır ama zihni çoktan başka bir yerdedir. Dışarıdan bakıldığında “dikkatini veremiyor” gibi görünür. Oysa çoğu zaman o zihin, çoktan “ya yapamazsam?” düşüncesine saplanmıştır. Dikkat dağınıklığı gibi görünen şey, aslında kaygının sessiz bir yankısıdır.
Kaygı, zihni bölüp parçalayan bir süreçtir. Bir kısmı şimdiye odaklanmak isterken, diğeri sürekli olası hataları hesaplar. Bu bölünme, prefrontal kortekste yani “düşünen beyin”de bir tıkanma yaratır. Çocuk ödevini yapmak ister ama aynı anda sonucu hayal eder — öğretmeninin tepkisini, aldığı notu, ailesinin yüz ifadesini… Böylece zihinsel enerji, bir noktaya toplanmak yerine farklı senaryolara dağılır. İşte bu, psikanalitik anlamda bir “süper ego baskısı”nın göstergesidir: Mükemmel olmalısın, hata yaparsan sevgi azalır.
Mükemmeliyetçilik, odaklanmayı öldürür çünkü dikkat ancak hata yapma özgürlüğü olan bir ortamda gelişir. Çocuk, hata yapmanın öğrenmenin bir parçası olduğunu hissedemiyorsa, zihni öğrenmeye değil, hata yapmamaya odaklanır. Bu durumda “çocuğun odaklanma sorunu” artık bir davranış değil, içsel bir çatışmadır.
Klinik gözlemlerimde, özellikle okul başarısına aşırı vurgu yapılan ailelerde bu tablo çok sık görülür. “Aferin almak” çocuğun temel motivasyonu haline geldiğinde, dikkat artık öğrenmeye değil, onay almaya yönelir. Zihin sürekli dışsal değerlere ayarlandığında, içsel odak bozulur.
Bu noktada kaygı, dikkatin hem nedeni hem sonucu olur:
- ⚡ Kaygı yükseldikçe, dikkat sistemleri alarm haline geçer; beyin “tehdit algısı”na odaklanır, bilgiye değil.
- 🎯 Mükemmeliyetçi düşünce, zihni “şimdi”den koparır; odaklanma, sürekli ertelenen bir görev haline gelir.
- 🧩 Okul başarısı merkezli ortamlar, öğrenmenin içsel motivasyonunu bastırır.
- ❤️ Kendini yetersiz hissetme korkusu, çocuğu içsel olarak “kaçmaya” iter — bu kaçışın adı bazen dikkatsizlik olur.
Freud’un “kaygı, bastırılmış bir düşüncenin geri dönüşüdür” sözü burada anlam kazanır: Odaklanamayan çocuk çoğu zaman bir konuyu değil, bir duyguyu bastırıyordur. Dolayısıyla dikkat sorununu çözmenin ilk adımı, dikkati değil, o bastırılan duyguyu anlamaktır.
📌 Bu bölüm, Çocuklarda Kaygı Bozukluğu yazısına iç bağlantı olarak yönlendirilebilir.
Ebeveyn Tutumları ve Ev Ortamının Etkisi
Dikkat, sessizlikte büyür. Ancak birçok evde sessizlik artık nadir bir misafirdir. Televizyonun arka planda sürekli açık olduğu, ebeveynin telefonda konuştuğu, çocuğun bir yandan ödev yapıp diğer yandan mesajlara baktığı bir ortamda odaklanma bir beceri değil, bir mücadeleye dönüşür. Evdeki bu görünmez gürültü, çocuğun zihinsel enerjisini fark edilmeden tüketir.
Psikanalitik açıdan ev ortamı, çocuğun “içsel dünyasının ilk prototipidir.” Eğer dış dünya çok uyarıcı, karmaşık ve tahmin edilemezse; çocuğun iç dünyası da aynı şekilde dağınık olur. Sürekli uyarı alan bir zihin, kendi iç sesini duyamaz. Bu nedenle, “hadi odaklan” demek çoğu zaman ters etki yaratır. Çünkü o anda çocuk zaten elinden geleni yapıyordur; sadece odaklanacağı alan değil, içsel huzuru kaybolmuştur.
Ebeveynin kendi kaygı düzeyi de bu döngüde önemli bir rol oynar. Kaygılı bir ebeveyn, farkında olmadan çocuğuna “sürekli tetikte olma” halini geçirir. Çocuğun zihni, ebeveynin duygusal tonuna uyumlanır; “hata yapma, çabuk ol, dikkat et” mesajları, onun iç sesine dönüşür. Böylece çocuk, öğrenmeye değil, ebeveyninin kaygısını yatıştırmaya çalışır.
Bu dinamiği anlamak için şu noktalar özellikle değerlidir:
- 🏠 Çoklu uyarıcı ortamlar: Evde televizyon, telefon, konuşmalar aynı anda devam ediyorsa çocuğun beyni “öncelik” seçemez; dikkat sistemi aşırı yüklenir.
- 📣 Sürekli uyarı (“hadi odaklan!”): Beyin baskı altında öğrenemez; stres hormonu (kortizol) arttıkça dikkat azalır.
- 💬 Ebeveynin kaygısı: Ebeveynin gergin, aceleci veya mükemmeliyetçi tutumu, çocuğun içsel ritmini bozar.
- 🌿 Duygusal iklim: Evdeki huzur, çocuğun dikkat kapasitesinin temelidir. Duygusal güven olmadan bilişsel odak sürdürülemez.
Klinik deneyimlerde sıkça görülen bir durumdur: Çocuğa ne kadar “hadi dikkatini ver” denirse, dikkat o kadar kaçar. Çünkü dikkat bir emirle değil, güvenle gelir. Çocuğun dikkatini toplamak, onu zorlamakla değil, yanında durmakla mümkündür — sessiz, anlayışlı, yargısız bir varoluşla.
Ne Zaman Profesyonel Destek Alınmalı?
Her çocuk zaman zaman dalar, sıkılır, ilgisini kaybeder — bu insan olmanın doğal bir parçasıdır. Ancak bazı durumlarda “geçici dikkat dağınıklığı” artık günlük yaşamı etkilemeye başlar. Derslerde sürekli başarısızlık, basit yönergeleri takip edememe, sık sık unutkanlık veya duygusal tepkilerle birlikte gelen odaklanma sorunları artık destek gerektiren bir tabloya işaret eder.
Bu noktada amaç, çocuğu etiketlemek değil; yaşadığı içsel zorlanmayı erken fark edip, uygun bir destekle yeniden dengeye kavuşturmaktır. Çünkü erken fark edilen bir odaklanma sorunu, çoğu zaman kısa sürede toparlanabilir. Geç kalındığında ise sorun sadece dikkatle sınırlı kalmaz, özgüven ve akademik motivasyon da bundan etkilenir.
Aşağıdaki belirtiler, profesyonel destek arayışının zamanının geldiğini gösterebilir:
- 🎯 Uzun süredir devam eden okul başarısızlığı — notlarda ani düşüşler, ödevleri yarım bırakma.
- 🧠 Dikkat dağınıklığı günlük işlevselliği etkiliyorsa — basit görevlerde bile sürekli unutkanlık, eşyalarını kaybetme.
- 😔 Kaygı, öfke ya da içe kapanmayla birlikte görülüyorsa — dikkat sorununa duygusal dalgalanmalar eşlik ediyorsa.
- 💬 Sosyal ilişkilerde zorluk — arkadaş ilişkilerinde çatışmalar, uyum güçlüğü.
- 🕰️ Evde ya da okulda uyarılara rağmen değişmeyen tablo — ebeveyn çabalarına karşın ilerleme olmuyorsa.
Bu durumlar, sadece çocuğun değil, ailenin de duygusal yükünü artırır. Psikoterapötik destek, burada hem çocuğun dikkat becerisini hem de ailenin duygusal regülasyonunu yeniden kurmak açısından önemlidir.
📌 Bu noktada “Ergenlerde Dikkat Eksikliği” veya “Çocuklarda Kaygı Bozukluğu” içeriklerine yönlendirme yapılabilir.
Bilinmelidir ki, yardım almak zayıflık değil; çocuğun iç dünyasına verilen bir değerin ifadesidir. Çünkü her dikkat sorununun ardında, duyulmak isteyen bir parça vardır — doğru ortamda, o parça yeniden ses bulur.
Odaklanma Sorunu Nasıl Giderilir? Pratik Destek Yolları
Çocuklarda odaklanma sorunu nasıl giderilir sorusunun tek bir cevabı yoktur; çünkü dikkat, bir beceriden çok bir denge halidir. Bu denge, sadece çocuğun değil, tüm ailenin ritmini içerir. Günlük yaşamın temposunu yavaşlatmak, ekran süresini düzenlemek ve güvenli bir öğrenme ortamı oluşturmak, bu dengenin temel adımlarıdır.
Dikkati güçlendirmek için hedef, çocuğu daha “disiplinli” hale getirmek değil; onun dikkat sistemine yeniden alan tanımaktır. Yani zihni cezalandırmak yerine, onun yeniden odaklanabileceği doğal koşulları yaratmak gerekir.
Aşağıdaki uygulamalar bu süreçte en etkili destek yollarını sunar:
- 🕰️ Günlük rutin oluşturun: Beyin tekrarlarla sakinleşir. Sabah kalkış, ders, oyun ve uyku saatleri belirli bir düzende olursa, dikkat sistemi kendini güvende hisseder.
- 📱 Ekran süresini sınırlayın: Özellikle ödev öncesi ve sonrası 30 dakikalık “ekransız geçiş süresi” beynin yeniden odaklanma kapasitesini artırır. Bu, öğrencilerde odaklanma sorunu yaşayan çocuklar için kritik bir adımdır.
- 🌿 Dinlenme araları verin: 25 dakikalık çalışma + 5 dakikalık ara (Pomodoro tekniği) çocukların dikkat enerjisini tazeler.
- 🧘♀️ Mindfulness ve nefes egzersizleri: Nefesin farkına varmak, zihni şimdiye çeker. Bu basit farkındalık pratikleri özellikle sınav dönemi stresinde kaygıyı azaltır.
- 🎲 Oyun temelli dikkat egzersizleri: Hafıza kartları, “sıra sende” oyunları, bulmacalar gibi etkinlikler çocukların dikkat süresini eğlenceli biçimde uzatır.
- 🏡 “Dikkat dostu” ortam oluşturun: Gürültüyü azaltın, çalışma masasını sadeleştirin, “şimdi öğrenme zamanı” atmosferi yaratın. Dikkat, karmaşanın değil, düzenin içinde büyür.
Unutmayın: Dikkat, zorla toplanmaz; ilgiyle davet edilir. Çocuğun dikkatini bir noktada tutabilmesi, o noktada huzur bulmasıyla mümkündür. Ebeveyn olarak yapabileceğiniz en kıymetli şey, bu huzurun koşullarını birlikte inşa etmektir.
Dikkat dağınıklığı bazen bir çağrıdır — çocuğun “beni gör” deme biçimi. Çoğu zaman dikkatini toplayamayan bir çocuk, aslında bir şey anlatmaya çalışıyordur: fazla yorulduğunu, beklentilerle boğulduğunu ya da iç dünyasında kaygının yer ettiğini. Bu yüzden her dikkatsizlik bir kusur değil; bazen ruhun kendini koruma şeklidir.
Klinik gözlemlerimde, dikkat sorunu yaşayan birçok çocuğun aslında kaygı, yorgunluk ya da ebeveyn beklentisi altında ezildiğini görüyorum. Onlar, sessiz bir direniş içindeler — “biraz dur, beni anla” diyen bir direniş. Odaklanma bir beceri öğretisi değil, bir güven ilişkisi içinde yeniden kurulan bir denge halidir.
Bir çocuğun dikkati, ona duyulan sabırla büyür. Zihni dağılmış bir çocuğu toplamanın yolu, onu düzeltmekten değil, onunla birlikte yavaşlamaktan geçer. Çünkü odaklanma, yalnızca beynin değil; kalbin de sessizleştiği bir andır.
Levent’teki ofisimde ve çevrim içi terapilerimde sıklıkla gördüğüm gibi, her çocuk kendi hızında öğrenir, kendi ritminde dikkat eder. Önemli olan, o ritmi bastırmak değil, ona kulak vermektir. Dikkati güçlendirmenin en insani yolu, çocuğu “odaklanmaya zorlamak” değil; onun iç sesini yeniden duyabilmesini sağlamaktır.
