Bazen bir gencin zihni, sürekli açılan sayfalarla dolu bir tarayıcı gibidir: bir anda on sekiz sekme açık, hiçbirine tam olarak odaklanamıyor… Dikkat eksikliği de işte böylesi bir “zihinsel kalabalığın içinde kaybolma” hâlidir. Ergenlik döneminde bu durum yalnızca bir odak sorunu değil, çoğu zaman kimliğin, duyguların ve beklentilerin çatıştığı bir içsel karmaşanın da yansımasıdır.
Ben Klinik Psikolog Halil İbrahim Yalçın. Levent’teki ofisimde, dikkat eksikliği ve odaklanma sorunları yaşayan ergenlerle uzun süredir çalışıyorum. Bu süreçlerde fark ettiğim şey şu: Dikkat eksikliği yalnızca “dikkatini toplayamama” değildir; aslında ergenin kendi iç dünyasında bir “dağılma” yaşamasının dışa vurumudur. Tıpkı Freud’un bahsettiği gibi, bilinçdışı bazen bizi, farkında olmadığımız yönlere çeker — ergenlerde bu, odaklanamama, unutkanlık ya da içe kapanma biçiminde görünür.
Aileler bu durum karşısında genellikle “neden dersine odaklanamıyor?” diye sorar. Oysa sorulması gereken belki de şudur: Zihninde onu meşgul eden, görünmeyen şey ne? Çünkü ergenlerde dikkat eksikliği belirtileri, çoğu zaman yalnızca zihinsel değil, duygusal bir çağrıdır. Kaygı, baskı, beklenti ya da aidiyet duygusu… Her biri dikkatin yönünü belirler.
Bu yazıda, ergenlikte dikkat eksikliğinin nasıl ortaya çıktığını, hangi duygusal ve çevresel etkenlerle beslendiğini ve ailelerin nasıl daha “dikkat dostu” bir ortam yaratabileceğini adım adım ele alacağım. Amacım, yalnızca bilgi vermek değil; ebeveynleri, çocuklarının iç dünyasına biraz daha yaklaştırmak. Çünkü dikkat eksikliğini yönetmenin ilk adımı, çocuğunuzun yalnızca davranışlarını değil, sessiz kalan duygularını da fark etmektir.
Dikkat Eksikliği Nedir? Ergenlik Döneminde Nasıl Görülür?
Dikkat eksikliği, yalnızca “dalıp gitmek” ya da “unutkanlık” değildir — aslında beynin filtreleme mekanizmasının zorlandığı, dış dünyadan gelen uyarılarla iç dünyadaki karmaşanın birbirine karıştığı bir durumdur. Ergenlikte bu tablo daha da belirginleşir; çünkü hem beyin gelişimi hızla devam eder, hem de kimlik, aidiyet ve özgürlük gibi duygusal süreçler aynı anda sahnededir. Yani ergenin zihni, bir yandan kendini bulmaya çalışırken bir yandan da dış dünyanın beklentilerine yetişmeye çabalar. Bu çifte yük, dikkatin dağılmasına zemin hazırlar.
Nörobilimsel açıdan bakıldığında, dikkat eksikliği beynin özellikle prefrontal korteks bölgesinin geç olgunlaşmasıyla ilişkilidir. Bu bölge, planlama, odaklanma ve dürtü kontrolünden sorumludur. Psikanalitik açıdan ise dikkat eksikliği bazen “düşünsel kaçış” olarak okunabilir: Ergen, bilinçdışı çatışmalarla baş etmekte zorlandığında, zihnini dağıtarak bu içsel gerginlikten uzaklaşır. Bu nedenle dikkat eksikliği, yalnızca bir dikkat problemi değil, aynı zamanda bir savunma biçimi olabilir.
Araştırmalar, ergenlerde dikkat eksikliği belirtilerinin çoğu zaman yalnız başına görülmediğini gösteriyor. Örneğin, ABD’de ADHD (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu) tanısı almış çocukların yaklaşık %78’inde eşzamanlı başka bir psikolojik sorun (kaygı, davranış problemi, öğrenme güçlüğü gibi) da bulunuyor. Farklı ülkelerde yapılan çalışmalar, tanı ölçütleri (DSM, ICD) ve yaş gruplarına göre değişiklik gösterse de genel olarak prevalansın çocuklarda %7,6, ergenlerde %5,6 civarında olduğu görülüyor.
Ergenlik döneminde dikkat eksikliği, çoğu zaman yalnızca “dikkatsizlik” değil; impulsivite (dürtüsellik) ve hiperaktivite belirtileriyle birlikte ortaya çıkar. Bu üçlü tablo, okul başarısından sosyal ilişkilere, aile içi etkileşimden benlik algısına kadar birçok alanda zorluk yaratabilir.
Ergenlerde dikkat eksikliği belirtileri:
- Derse odaklanamama, sık sık dalma
- Yarım bırakılan ödevler, unutkanlık
- Sürekli uyarılara rağmen dağınık davranışlar
- Anlatılanları dinlerken “zihinsel kopmalar”
- Başladığı işi bitirmekte zorlanma
- Sık sık eşyalarını kaybetme veya unutma
- Zaman yönetiminde güçlük, son dakikaya bırakma eğilimi
Bu belirtiler, ergenin tembel ya da ilgisiz olduğuna işaret etmez; çoğu zaman zihinsel bir aşırı yüklenmenin, içsel çatışmanın ya da gelişimsel dengesizliğin göstergesidir. Yani dikkat eksikliğini anlamak, davranışa değil, davranışın arkasındaki hikâyeye bakmakla mümkündür.
Ergenlerde Dikkat Eksikliğinin Nedenleri
Dikkat eksikliğini anlamak için yalnızca davranışa değil, o davranışın altında yatan biyolojik ve duygusal köklere bakmak gerekir. Ergenlik, beynin “yeniden yapılanma” dönemidir; tıpkı bir evin tadilatı gibi, eski bağlantılar sökülür, yenileri kurulurken bir süre ortalık karışabilir. Bu geçici karışıklık, bazı gençlerde odaklanma güçlüğü ya da dürtüsel davranışlarla kendini gösterir. Ancak dikkat eksikliğinin yalnızca nörolojik bir mesele olduğunu düşünmek yanıltıcı olur. Çoğu zaman genetik yatkınlıkla çevresel stres faktörleri iç içe geçer ve tabloyu şekillendirir.
Başlıca nedenler:
- Genetik ve nörogelişimsel faktörler: Aile öyküsü, dikkat eksikliğinde önemli bir rol oynar. Beyindeki dopamin ve noradrenalin sistemlerinin dengesizliği, özellikle prefrontal korteksin geç olgunlaşması, odaklanmayı zorlaştırır. Ergenin “neden odaklanamıyorum?” sorusu, aslında beyninin hâlâ gelişme sürecinde olmasından kaynaklanabilir.
- Aşırı ekran kullanımı ve sosyal medya etkisi: Dijital dünyanın sunduğu sürekli uyarıcı bombardımanı, beynin dikkat merkezini “anlık ödüllere” şartlar. Sürekli kaydırma hareketiyle değişen görüntüler, ergenin zihninde sabırsız bir dikkat örüntüsü yaratır. Sosyal medyada geçirilen uzun saatler, derin odaklanma yerine “mikro dikkat” denilen yüzeysel bir odak biçimini pekiştirir. Bu da okulda ya da günlük hayatta uzun süreli odak gerektiren durumlarda zorlanmaya yol açar.
- Kaygı, depresyon ve mükemmeliyetçilik: Dikkat eksikliğinin ardında çoğu zaman duygusal bir çatışma yatar. Freud’un “düşüncenin engellenmesi” kavramını hatırlayacak olursak, kaygı zihni sürekli başka yerlere sürükleyerek dikkati sabote edebilir. Depresif eğilimdeki gençlerde enerji ve motivasyon düşüklüğü, mükemmeliyetçi gençlerde ise “ya başaramazsam” korkusu, dikkatin bölünmesine neden olabilir. Yani bazen zihin, dikkatini veremediği için değil; dikkatini vermek, başarısızlığı görünür kılacağı için kaçar.
Ergenlerde dikkat eksikliği, çoğu zaman tek bir nedene indirgenemez. Genetik miras, nörobiyolojik gelişim, çevresel uyarıcılar ve içsel çatışmalar birbirini besleyen bir döngü oluşturur. Bu döngüyü kırmanın ilk adımı, “çocuğum neden böyle?” sorusundan “çocuğumun zihninde neler oluyor olabilir?” sorusuna geçebilmektir.
Hiperaktivite Eşlik Ettiğinde: Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)
Dikkat eksikliğine hiperaktivite eşlik ettiğinde tablo biraz daha karmaşıklaşır. Çünkü artık yalnızca odaklanamama değil, aynı zamanda dürtüsellik ve hareket ihtiyacı da devrededir. Bu durum, hem gencin iç dünyasında hem de çevresindeki ilişkilerde görünür biçimde iz bırakır. Ergenlerde hiperaktivite bozukluğu, dışarıdan “yerinde duramamak” ya da “sabırsızlık” gibi algılansa da aslında içsel bir gerginliğin, sürekli hareket ederek rahatlama çabasının dışa vurumudur.
Freud’un tanımladığı dürtü kavramı burada kendini çok açık biçimde gösterir. Hiperaktif ergen, çoğu zaman içindeki gerginliği sözcüklerle değil, hareketle boşaltır. Zihinsel tempo o kadar yüksektir ki, düşünceler bedenden önce koşar. Bu nedenle öğretmenlerin “dikkatsiz”, ailelerin “sabırsız” olarak tanımladığı genç, aslında içsel bir huzursuzluğu düzenlemeye çalışmaktadır.
Hiperaktif ergenlerde sık görülen davranış örüntüleri:
- Sabırsızlık, başkalarının sözünü kesme eğilimi
- Ani kararlar alma, sonuçlarını düşünmeden davranma
- Derste sürekli kıpırdanma veya konuşma isteği
- Evde sık sık eşyalarla oynama, bir şeyleri karıştırma alışkanlığı
- Risk alma davranışları (hız yapma, tehlikeli oyunlara yönelme)
- Kuralları test etme veya sınırları zorlayarak ilgi arama
Okul ortamında bu davranışlar çoğu zaman “disiplin sorunu” gibi algılanır. Oysa hiperaktif ergenin asıl ihtiyacı cezadan çok anlamadır. Sürekli uyarılara rağmen tekrarlanan davranışların ardında, “beni fark et” ya da “beni kontrol edemiyorum” mesajı vardır. Aile içinde ise bu durum, sık çatışmalar, ödev süreçlerinde gerilim ve kardeş ilişkilerinde kıskançlık biçiminde kendini gösterebilir.
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite birlikte olduğunda, yalnızca davranışa değil, o davranışın duygusal kökenine odaklanmak gerekir. Çünkü dürtüselliği bastırmaya çalışmak yerine, ergenin neden bu kadar “hareketli bir zihinle” yaşadığını anlamak, terapötik sürecin en sağlıklı başlangıcıdır.
Ailelerin Rolü: Evde Dikkat Dostu Bir Ortam Nasıl Oluşturulur?
Ergenin dikkatini koruyabilmesi için, önce içinde bulunduğu duygusal iklimin güvenli olması gerekir. Çünkü dikkat, yalnızca zihinsel bir süreç değil, aynı zamanda duygusal bir bağ kurma kapasitesidir. Gergin, eleştirel ya da sürekli uyarı veren bir aile atmosferinde, genç beyin “öğrenme” moduna değil, “savunma” moduna geçer. Bu nedenle ebeveynin tutumu, dikkat becerisini doğrudan şekillendirir.
Ergenlikte aile ilişkileri genellikle “çekişme” ve “bağımsızlaşma” arasında salınır. Bu dönemde ebeveynin görevi, kontrol etmekten çok düzen ve güven alanı yaratmak olmalıdır. “Hadi odaklan!” demek, çoğu zaman işe yaramaz; çünkü bu cümle gence bir beceriyi değil, bir baskıyı hatırlatır. Oysa dikkat, zorla değil, rahat bir zihinle gelişir. Dolayısıyla evde “dikkat dostu ortam” kurmak, hem fiziksel hem de duygusal düzenlemeyi içerir.
Ergenlerde odaklanma sorunu yaşayan gençler için ailede uygulanabilecek adımlar:
- Günlük plan ve mola düzeni:
Kısa çalışma aralıkları (örneğin 25-30 dakika) ve ardından verilen molalar, beynin dikkat kapasitesini yeniler. Aile, bu düzenin uygulanmasında hatırlatıcı rol üstlenebilir, ancak sürekli denetleyici olmamalıdır. - Ekran süresi sınırı:
Dijital cihazların sınırsız kullanımı, dikkati sürekli “anlık tatminlere” yönlendirir. Ekran sürelerini birlikte belirlemek — cezalandırmadan, anlaşarak — gençte sorumluluk hissini güçlendirir. - Sessiz çalışma alanı:
Fiziksel çevre, zihinsel düzenin aynasıdır. Gürültü, karmaşa ya da dikkati dağıtan objelerden arındırılmış bir alan, beynin odaklanma sistemini destekler. Bu alanın kişisel olması, gencin sınır ve öz kontrol duygusunu pekiştirir. - Pozitif geri bildirim sistemi:
Ergen, çabasının fark edildiğini hissettiğinde daha kolay motive olur. “Nihayet dersine oturdun” yerine, “bugün dikkatini toplamaya çalıştığını fark ettim” gibi yargısız cümleler, beyin için ödül etkisi yaratır.
Ebeveynin görevi, dikkat sorununu ortadan kaldırmak değil, dikkat için uygun koşulları beslemektir. Çünkü çocuk, kendini anlaşıldığında daha az dağılır. Dikkat, ilgiyle başlar; ilgi ise kabul gördüğü yerde filizlenir.
Dikkat Eksikliğini Azaltmaya Yönelik Pratik Teknikler
Dikkat, kas gibidir; doğru şekilde çalıştırıldığında güçlenir, ihmal edildiğinde ise zayıflar. Ancak ergenlikte bu “zihinsel kası” çalıştırmak yalnızca egzersizlerle değil, duygusal olarak desteklenmiş bir düzenle mümkündür. Dikkatini toplamakta zorlanan gençler, çoğu zaman içsel olarak dağılmış hissederler — zihinsel karmaşa ile duygusal karmaşa birbirini besler. Bu nedenle ergenlerde dikkat dağınıklığı nasıl giderilir sorusuna verilecek yanıt, yalnızca pratik tekniklerle değil, duygusal farkındalıkla da ilgilidir.
Odaklanmayı destekleyen basit ama etkili adımlar:
- Zaman yönetimi egzersizleri:
Gence “her şeyi aynı anda yapma” baskısı yerine, küçük görevler ve kısa süreli hedefler vermek, beynin odaklanma kapasitesini güçlendirir. 25 dakikalık çalışma – 5 dakikalık mola gibi “Pomodoro” tarzı sistemler, özellikle ergenlerde motivasyonu artırır. - Mindfulness temelli egzersizler:
Dikkati şimdiye getirmek, dağılmış zihni yavaşça toplar. Nefese odaklanma, kısa meditasyon ya da farkındalık yürüyüşleri, ergenin kendi iç temposunu fark etmesine yardımcı olur. Bu egzersizlerin amacı “zihni susturmak” değil, onu nazikçe yönlendirmektir. - Oyun ve yaratıcı etkinlikler:
Ritimli aktiviteler (örneğin müzikle çalışma, sudoku, hafıza oyunları) beynin dikkat ağlarını harekete geçirir. Bu oyunlar, ergen için görev değil, keyifli bir “odak pratiği” hâline gelir.
Psikoterapinin rolü
Psikoterapi, dikkat eksikliğini yalnızca davranış düzeyinde değil, ruhsal düzlemde anlamaya çalışır. Çünkü dikkat eksikliğini “düzenlenemeyen bir davranış” olarak değil, “düzenlenemeyen bir iç dünya” olarak ele alır. Ergenin odaklanma sorunları çoğu zaman, bastırılmış duyguların veya çözümlenmemiş iç çatışmaların dışa vurumudur. Bu noktada psikoterapi, gence yalnızca teknik değil, duygusal bir alan sunar — dikkatini toparlayabilmesi için önce dağınık hislerini toplamayı öğretir.
Psikanalitik yönelimli bir terapi, bu düşüncelerin kökenine inmeyi ve içsel motivasyon sistemini yeniden yapılandırmayı sağlar. Bazı gençler için bu süreç, yalnızca “dikkatini toparlama” değil, kendini anlama yolculuğudur.
Dikkat eksikliğini azaltmanın en güçlü yolu, çocuğun zihnini disipline etmekten çok, zihnini dinlemeyi öğretmektir. Çünkü dikkat, yalnızca bir beceri değil; insanın kendine yönelme biçimidir.
Ne Zaman Profesyonel Destek Alınmalı?
Dikkat eksikliği bazen geçici bir dağınıklık, bazen de derinleşen bir içsel karmaşanın habercisidir. Her gencin dikkati dalgalanabilir; ancak bu durum süreğen hâle geldiğinde, okul başarısını, sosyal ilişkileri ve duygusal dengeyi etkilemeye başladığında artık profesyonel destek zamanı gelmiştir. Çünkü ergen, kendi dikkatini yönetemediğinde, yalnızca derslerde değil, duygularında da kontrol kaybı yaşayabilir.
Aileler çoğu zaman “biraz büyüsün, toparlar” diyerek beklemeyi seçer. Oysa ergenlikte uzun süren akademik düşüş, unutkanlık ya da davranış bozuklukları, gelişimsel değil, psikolojik bir temele işaret edebilir. Dikkat sorununa kaygı, depresyon ya da dürtüsellik eşlik ettiğinde tablo daha da karmaşıklaşır. Bu noktada erken müdahale, gencin benlik gelişimini koruyabilmek adına çok değerlidir.
Profesyonel destek gerektiren alarm belirtileri:
- Öğretmenlerin sürekli dikkat veya davranış uyarısı yapması
- Ödev yapmaktan ya da sorumluluk almaktan kaçınma
- Uyku ve yemek düzeninde belirgin bozulma
- Günlük işlevsellikte düşüş (okula gitmek istememe, ilgilerin azalması)
- Duygusal patlamalar, öfke veya yoğun kaygı atakları
- Sosyal geri çekilme, arkadaş ilişkilerinde çatışma
Bu belirtiler, yalnızca bir “disiplin” ya da “motivasyon” eksikliği değildir; ergenin içsel dünyasında bir şeylerin fazla yüklenmeye başladığının sinyalleridir. Böyle bir durumda, bir ergen terapisti ile çalışmak, hem ebeveyn hem genç için büyük bir fark yaratır. Terapi, yalnızca dikkati güçlendirme alanı değil, gencin kendi duygularını tanıma ve düzenleme pratiğidir.
Sonuçta dikkat eksikliği, yönetilebilir bir süreçtir. Erken fark edildiğinde ve doğru destekle ilerlediğinde, genç hem akademik hem duygusal alanda yeniden denge bulabilir. Aile, okul ve terapistin birlikte çalıştığı bu üçlü yapı, gencin hayatında istikrarı yeniden kurar. Çünkü dikkat, aslında yaşamın kendisine yönelmiş bilinçtir — ve bu bilinci güçlendirmek, her şeyden önce bir farkındalık meselesidir.
