Aile-Çift, Genç

Gençler kendi aşırılıklarını sınırlamayı nasıl bir aileden öğrenebilir?

Otorite kelimesi kulağa korkutucu gelse de gerçek anlamı oldukça çekicidir. Otoriter olmakla otorite olmak arasında bir ayrım vardır. Bu yazıda, aradaki farkı açıklamak, nasıl bir otorite olunması gerektiğini ve gençlerin kendi aşırılıklarını sınırlandırması için iç otoriteleri oluşturmaları gerektiğini ele alacağız.

Otoritenin Önemi

Ergenlik döneminde, genellikle sınırlara uymayan asi ve bencil gençler olarak biliniriz. Diğer bir görüşe göre, ergenlere sınır koymamak gerekir, çünkü sınır onları rahatsız edecektir. Ancak klinik deneyimlerimden ve kendi hayat tecrübelerimden tam tersini düşünüyorum. Sınır koyulmalı fakat sınırı koyarken yaklaşım ve ilişki kurma biçimi çok önemlidir. Buna dikkat edilirse, genç kendisine konulan sınırlara isyan etmez ve ebeveyni örnek alarak iç otoritesini oluşturur.

Çocukluktan sonra ergenlik döneminde geçen genç, gerçek yaşamın zorluklarıyla karşılaşır. Sorumlulukları artar, yeni cinsel dürtüleri uyanır. Bu dönemin zorluklarıyla başa çıkmak için bir otoritenin desteğine ihtiyaç duyar. Kendi gençlik çağımızda, sosyal kulüplere veya gruplara girme isteğimizi hatırlamalıyız. Hatta bu dönemde otorite olmamasının daha da korkutucu bir boşluğa düşürdüğünü söyleyebilirim. Çünkü otoriteden öğrendiğimiz şey, kendi iç otoritemizi oluşturmaktır. İç otorite, nerde ve ne zaman ne yaşamak isteyeceğine karar verebilme yetisidir. Bu yeti gelişmediği zaman, bazı insanların yaşı kaç olursa olsun, gelişigüzel bir yaşam yaşadığına hepimiz şahit olmuşuzdur. Peki eğer ailemizde otorite yoksa, iç otorite oluşturmayı nereden öğrenebiliriz? Maalesef öğrenemeyiz. Başka otoriteler ararız, bazılarımız arkadaş gruplarında, bazılarımız sosyal oluşumlarda ve üzülerek söylemek gerekirse, hiçbir yerde bulamayanlar da resmî kurumlarda, polis gibi yerlerde arayışa girerler. Ergenler, bu yerlere başvurarak kendilerine sahip çıkan ve onları frenleyen bir otorite ararlar.

Peki, nereden başlamalıyız?

İlk olarak, anne kadar aktif olacak bir baba figürü olmalıdır. Bu, yalnızca akşam yemeklerinde 3-5 dakikalık bir sohbetle gerçekleştirilemez. İkinci adım, düzenli ve sürekli takip eden bir baba figürünün varlığını hissettirmektir.  Artık okul ve gelecek konularında, en az anne kadar baba sürece dahil olmalıdır. Arkadaş grupları gibi konularda, yargılayıcı ve dedektif rolü almadan sadece sorular sorarak sohbet etmelidir. Genç kendisine sorular sorularak merak edilince, kendini değerli hisseder. Bunları kızmadan, küçümsemeden ve sürekli nasihat vermeden yapmak önemlidir. Burada amacımız bir gencin etrafında onu çevreleyen daimî varlığı hissettirmektir.

Otoriter olmadan nasıl bir otorite olmalısınız?

İki tür otorite vardır: dürtüsel ve ilişkisel otorite

Dürtüsel otorite, kendini tutamayan, patlayan bir otoriterdir. İlişkisel otorite ise sınırlar koyan, bağ kuran ve sahip çıkan otoritedir. Hangisi gösterilirse gençler iç otoritelerini onunla oluştururlar. Ergenlik döneminin amacı zaten gençlerin iç otoritelerini oluşturarak fren işlevini kazanmasıdır. İç otoritelerini oluşturarak, aslında sadece dürtüleriyle hareket etmemeleri gerektiğini, dürtülerine sınır koymayı da öğrenmeleri gerekir.

Dürtüsel bir baba, genç kişinin dürtüsel davranışlarını körükler. Bu tip bir baba, çocuğuna akranı gibi değil, kendinden daha büyük biriymiş gibi davranır. Bazen misilleme yapar, bazen çatışır ve kavga eder. Örnek vermek gerekirse, ödevini yapmayan çocuğuna karşı “Ödev yapmazsan tabletini alırım” diyecektir, yani dürtüsel bir müdahalede bulunacaktır. Genç bunu her duyduğunda şunu düşünecektir,” benimle baş edemiyor oyuncağa hükmediyor”. Bunu duyan genç için, otorite değersizleşecek ve kendisi de çevresine hükmetme gibi davranışlarda bulunur.

Böyle bir davranışı öğrenen genç, kendine iyi gelecek durumları elinden alıp, kendine iyi gelmeyen dürtüsel davranışlar geliştirecektir. Çünkü öğrendiği davranış, yerine doğrusunun ne olduğu konmadan sadece durumu kurtaracak dürtüsel müdahalelerdir. Evde yemek varken, “ben bunu yemiyorum ve dışarıdan bana yemek söyleyin” gibi hükmeder gibi davranışlar, ayrıca sınavdan düşük not olan gencin, bunu telafi etmek için çalışmak yerine daha fazla bilgisayar oyunu oynamasını bu konuya örnekler olarak düşünebiliriz. Bu durumda, kendisi de hükmeden ve aşırılıklarına sınır konmadan yaşayan kişi haline gelir.

Öte yandan, sınır koyan ve bağ kuran bir baba, yalvarmayan ama misillemede bulunmayan bir tutum sergiler. Tıpkı biz yetişkinlere, kırmızı ışığı geçtiğimiz anda trafik polisinin “lütfen daha dikkatli olun” demediği gibi. Kendisine ve başkasına zarar veren çocuğuna “lütfen yapma” demez, bunun yerine net olarak ve sonradan açıklama yaparak “kimseye zarar veremezsin, davranışını durdur” der. Gençlerin dürtülerine ve ihtiyaçlarına anlayışla yaklaşırken, sınırları da belirlerler. Bir örnek verecek olursam, evi dağıtan bir gence şu şekilde yaklaşacaktır: “Salon ve mutfak gibi ortak yaşam alanlarını dağıtamazsın. Eğer dağıtacaksan akabinde toplarsın, ancak kendi odanı istediğin gibi dağıtabilirsin, ama senin odanda bu evin bir parçası bunu da unutmamalısın”. Burada sorumluluk verilir, sınır çizilir ve kendi odasının sınırlarına saygı duyulur.” Genç bu duruma şunu düşünecektir” kendi isteklerime izin vermeliyim ama isteklerimin bir sınırı olduğunu unutmamalıyım”.

Sonuç Olarak

Unutmayalım ki, çocuklarımız bizim davranışlarımızı takip ederler. Bir gencin yaşadığı ailede, otoriter bir yaklaşım var ise, gençte okulda ve ev kurallarında otorite tanımaz ve otoriter olmaya çalışır. Amacımız, gencin istek ve ihtiyaçlarına hem anlayışla yaklaşmayı hem de sınırların olduğunu öğretmektir. Ancak bu şekilde, kendi isteklerine aşırıya kaçmadan sınırlar koyarak yaşamayı öğrenebilir.

Size nasıl bir otorite olunmasını isterdiniz?

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir